Faydalı İlim Kazanın

Blogger tarafından desteklenmektedir.

6 Ocak 2013 Pazar

Dinimizde temizliğin önemi Hakkında Genel Bilgi

Dinimizde temizliğin önemi Hakkında Genel Bilgi
Dinimizde temizliğin önemi Hakkında Bilgi
Dinimizde temizliğin önemi Hakkında Yazı
Dinimizde temizliğin önemi İle ilgili Bilgi
Dinimizde temizliğin önemi İle ilgili Genel Bilgi
Dinimizde temizliğin önemi İle ilgili Yazı
Dinimizde temizliğin önemi Nedir?
Dinimizde temizliğin önemi Hakkında Genel Bilgi


Mü’min, aklında, kalbinde, hatta her hücresinde taşığıdı imanın gereği olarak temiz insandır. “Mü’min, mü’minin aynasıdır.” şeklindeki hadis-i şerifte ifade edilen “ayna”, eğer yeterince temiz olmazsa diğer bir mü’mini nasıl yansıtacaktır? Aynanın parlak yüzeyinde birikebilecek her bir toz tanesi, görüntünün netliğini engelleyecektir. Bu durumda birbirine ayna olamayan mü’minler, “Mü’min, mü’minin kardeşidir.” hadis-i şerifinde yer alan kardeşliğin güzelliğinden, heyecanından uzak yaşayacaklardır.
İman-ı kâmil ile mü’min olmanın asude güzelliğinin hem bedenimizde hem de ruhumuzda tecessüm ettiğini görmeyi arzu ediyorsak, insan olmanın ve dünyada yaşamanın belki de kaçınılmaz sonuçlarından biri olan “iç” ve “dış” kirlerden sürekli olarak arınmak zorundayız.
Arınmanın sıklığı bedensel olarak belirli aralıklarla olsa da, ruhsal olarak bu sıklık “ ân ” ile ifade edilebilir. Yani arınma, manevi kirlerden paklanma, her ânın bitiminde yapılmalıdır. Her ânın geçişi, bizler için tevbeye vesile olmalıdır. Her saat, her dakika, her saniye, her salise ve daha nice küçük vakit aralıkları akıp giderken, ruhumuzda sürekli olarak değişimler olmaktadır. Kalbimiz itminan ile sukûnete ermemiş ise, ruhumuza, kalbimize, ins , nefs ve şeytandan hangi desiselerin geldiğinin farkında olabilir miyiz?
Evlerimizdeki banyolarımız, sıcak ve soğuk su akan çeşmeleriyle, ısıtıcı cihazlardaki sıcak sulardan çıkan buharlarıyla kirlerden arınma yeridir. Banyoya temizlenmek için girmek niyeti; su ile birlikte sabunu da kullanmak, birkaç kez sabunlanmak, iradeyi ve gayreti gösterir. Ne kadar çok kirlenmiş iseniz, o kadar çok sabunlanıp sıcak su ile durulanmanız gerekir. Kil, sabun veya şampuan gibi temizleyici maddeleri kullanmaz isek, sadece su kirlerimizi döker mi?
Acaba isyan, günah, edepsizlik, hatta ayıplarımızı hangi sular ve hangi temizleyici maddeler giderebilir? Günahın şiddeti arttıkça, manevi kirlenme katranlaşmaz mı?
Hazreti Yunus ne güzel söylemiş: “Su ne kadar arıtır yavuz işlerin !..” Kalbî tahareti yapamazsak, yani kalbimizi oraya yakışmayan her türlü düşünce, his, duygu ve desiselerden arındıramazsak su ne yapsın! Fütuhat-ı Mekkiyye isimli muhteşem eserinde “hissî taharet”ten önemle bahseden İbn Arabi Hazretleri’ne hak vermemek mümkün müdür? Hissettiği kadar temizdir insan!
Bu durumda şu soru sorulabilir: Maddi kirlerimizden arındığımız gibi manevi kirlerimizden arınamamış isek, yani hissî taharetimiz yoksa, Kur’an’a nasıl el sürebiliriz? Fetva yönünden Kur’an-ı Kerim’i okuyabilsek bile, bu Yüce Kitap bize iç yüzünü gösterir mi?
Mevlâna Hazretleri, Mesnevi’sinde buyurmaktadır ki:
“Sen temizlendin mi perde yırtılır / Pak kişilerin canları sana görünmeğe başlar.”
Bazen paklanmak için evlerimizdeki banyolarımız da yeterli olmamaktadır. Suyu daha sıcak, kirleri hücrelerden sökecek yoğun buhar barındıran kaplıcalar tercihimiz oluverir. Kaplıca suyunun sıcaklığı kudret-i ilâhiyeden geldiği için, bedenimizde hastalıklı organlarımıza da şifa olabilmektedir. Evimizde kendi kendimize kirlerimizi çıkartamıyorsak, kaplıcada bedelini ödemeyi göze alarak keseciden bizi keselemesini talep ederiz.
Peki, ruhumuzu, kalbimizi, sonsuzluğa açılan pencerelerimizi, kapılarımızı arındıracak kaplıcalarımızı nasıl ve nerede bulacağız? Yüksek sıcaklıktaki aşkla ısıtılmış su ile hastalıklı organlarımızı nasıl tedavi edeceğiz? Kirlerimizin her birini hücrelerden sökmek üzere bizleri kim keseleyecek?
Evindeki banyosunu her ân temizlenmek üzere temiz tutan, banyosunda temizlenme maddelerinin her birini bulunduran ve bu maddelerle sık sık arınabilen pak mü’mine selam olsun… Bu mü’minin arı, duru ve saf “ayna”sının yansıttığı kâmil mü’minler topluluğuna selam olsun…
Günde yetmiş defa, yani her yükselişinde tevbe eden Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.’e binlerce kez salât u selam olsun!

Semerkand Dergisi, Mart 2005

5 Ocak 2013 Cumartesi

Abdestin önemi ve farzları

Abdestin önemi ve farzları
Konuyla ilgili Sesli Dosyayı dinlemek için lütfen tıklayınız!

Dört mezhebe göre abdestin farzları
Hanefi mezhebinde:
1- Yüzü, bir kere yıkamak. Yüz, iki kulak memesi ve saç kesimi ile çene arasıdır.
2- İki kolu, dirsekleri ile birlikte, bir kere yıkamak.
3- Başın dörtte bir kısmını mesh etmek, yani yaş eli başa sürmek.
4- İki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte, bir kere yıkamaktır.
Maliki mezhebinde:
1- Niyet,
2- Yüzü yıkamak,
3- İki kolu yıkamak,
4- Başın tamamını mesh etmek,
5- İki ayağı yıkamak,
6- Muvalat [ara vermeden, uzuvları peş peşe yıkamak],
7- Delk [yıkanan yerleri ovmak.]
Şafii mezhebinde:
1- Niyet,
2- Yüzü yıkamak,
3- İki kolu ellerle birlikte yıkamak,
4- Başın, az bir kısmını mesh etmek,
5- İki ayağı yıkamak,
6- Tertip [Sırayla yıkamak.]
Hanbeli mezhebinde:
Abdestin farzı altıdır. Abdestin şartları da farzdır. Bu farzlar da dahil edilince, abdestin farzları on oluyor:
1- Niyet,
2- Besmele çekmek,
3- Yüzü yıkamak,
4- Ağzı yıkamak,
5- Burnu yıkamak,
6- İki kolu ellerle birlikte yıkamak,
7- Başın tamamını mesh etmek, [Kulaklar başa dahildir.]
8- İki ayağı yıkamak,
9- Tertip,
10- Muvalat.

Abdestte dört mezhebe uymak
Sual: Abdest alırken dört mezhebe uymaya da, niyet etmek uygun olur mu?
CEVAP
İyi olur. Zaten Hanefi mezhebine uygun, yani farz, sünnet ve müstehablarına uyarak abdest alan kimse, diğer üç mezhebe de uymuş olur. Mesela abdest alırken:
1- Niyet Hanefi’de sünnet, diğer üç mezhepte farzdır.
2- Besmele çekmek, Hanefi’de sünnet, Hanbeli’de farzdır.
3- Ağza, burna su vermek, Hanefi’de sünnet, Hanbeli’de farzdır.
4- Başın tamamını meshetmek, Hanefi’de sünnet, Maliki ve Hanbeli’de farzdır.
5- Tertip yani sıra ile yıkamak, Hanefi’de sünnet, Şafii ve Hanbeli’de farzdır.
6- Muvalat, yani ara vermeden yıkamak Hanefi’de sünnet, Maliki’de ve Hanbeli’de farzdır.
7- Delk, yani uzuvları ovmak, Hanefi’de sünnet, Maliki’de farzdır.
Görüldüğü gibi, Hanefi’ye uygun abdest alan, yani farz, sünnet ve müstehablarına da riayet eden diğer mezheplere göre de abdest almış olur.


Dört mezhepte abdesti bozan şeyler
Sual: Diğer hak mezheplerimize göre abdesti bozan şeyler nelerdir?
CEVAP
Deriden kan çıkınca, Hanefi’de abdest bozulur. Diğer üç mezhepte bozulmaz.
Deve eti yemek ve ölü yıkamak Hanbeli’de abdesti bozar, diğer üç mezhepte bozmaz.
Mahrem olmayan kadının eline veya derisine çıplak olarak dokununca Şafii'de abdest bozulur. Hanbeli ve Maliki’de şehvetli dokunursa bozar. Hanefi’de şehvetli de olsa bozmaz.


Yüz, kollar ve ayaklar
Sual: Abdestte, yüz, kollar ve ayakların neresi yıkanır?
CEVAP
Yüz, iki kulak memesi ve saç kesimiyle çene arasıdır. İki kol, dirsekleriyle birlikte; iki ayaksa, iki yandaki topuk kemikleriyle birlikte yıkanır. Bu uzuvların farz olan yerden biraz fazlasını yıkamak müstehab, daha fazla yıkamak mekruh olur. (S. Ebediyye)


Çene altı
Sual: Abdestte çene altını yıkamak gerekir mi? Çene altı avret midir?
CEVAP
Hanefi’de çene altını yıkamak gerekmez. Şafii’de gerekir. Kadınlar çene altını da kapatmalıdır.


Elleri yıkamak farzdır
Sual: Abdestin farzları içinde elleri yıkamak bildirilmeyip sünnetleri arasında bildirildiğine göre, elleri yıkamak sünnet mi oluyor?
CEVAP
El kola dâhil olduğu için, elleri kollarla beraber yıkamak farzdır. Abdeste başlarken elleri yıkamak ise, sünnettir.


Başı mesh ederken
Sual: Abdestte elimizdeki ıslaklığın saçımızın dibine yani başımıza temas etmesi gerekiyor mu?
CEVAP
Hayır, sadece saçların üstüne değmesi gerekir.


Saçın arkasını mesh etmek
Sual: Abdestte başın dörtte birini mesh etmek farzdır. Saçımız bozulmasın diye saçımızın arkasını mesh etsek caiz olur mu?
CEVAP
Farz yerine gelir. Ancak sünnete uygun mesh etmek için başın tamamını mesh etmek gerekir.


Eşarba mesh etmek
Sual: Kadın olarak dışarıda abdest alırken, saçımızın görünmemesi için, eşarbın üstüne mesh etmek caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. Hanefi’de başın tamamını mesh etmek sünnet, dörtte birini mesh etmek ise farzdır. Bunun için, eşarbı çözmeden, hiç değilse, dörtte birini, mesela başın arka kısmını mesh etmek şarttır. Maliki’yi taklit edenin başının tamamını mesh etmesi farzdır.


Takke üstüne mesh
Sual: Takke veya sarık üzerine mesh caiz mi?
CEVAP
Hayır.


Uzun saçı mesh ederken
Sual: Kadının çok saçını mesh etmesi nasıl olur? Saçın üst yüzüne ıslak eli değdirmek mi yoksa hem üstünü hem altını iyice elini gezdirip ıslatmak mı?
CEVAP
Saçı uzunsa tutup aşağıya doğru çeker, yani saçın sonuna kadar. Altını falan ıslatmak gerekmez, yaş elin değmesi yeter.


Eldeki yaşlıkla mesh
Sual: Kolları yıkadıktan sonra, eldeki yaşlıkla başı mesh caiz mi?
CEVAP
Hayır.


Başörtü üstünden mesh
Sual: (Kolaylık olması için kadınlar, başörtülerinin üstünden mesh edebilirler) deniyor. Başörtü üstünden mesh caiz olur mu?
CEVAP
Hayır, başörtü üstünden mesh edilmez. Mesh etmiş olmak için, ıslak eli saçlara sürmek gerekir. Bunun gibi, bazı mezhepsizler de, çoraba mesh edilebilir diyorlar. Bunlar dinde kolaylık değil, birer bid’attir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir.) [Mizan-ül kübra]
Kolaylık olsun diye dinin emirlerini değiştirmeye, kimsenin hakkı yoktur. Biri de çıkar, kolaylık olsun diye hiç abdeste lüzum yok, haftada bir abdest alsanız yeter diyebilir. Akılla din olur mu?

DİNİ BİLGİLERDİNİ BİLGİLER

DİNİ BİLGİLERDİNİ BİLGİLER ×

  powered by Özel Arama Web İdareci ve ciddiyet Konuyla ilgili Sesli Dosyayı dinlemek için lütfen tıklayınız! İdareciliğin mektebi yoktur derler. Bu sözün doğru tarafı vardır. İdareci, idarecilik kabiliyeti olan insanın, hadiselerle pişip yoğrulması ile yetişir. İyi idareci olmak için diploma tek başına kâfi gelmez. Bunun yanı sıra sabır, müsamaha, zeka, basiret, akıl, olayları kritik etme, hitabet kabiliyeti, heyecana kapılmamak, ikna kudreti, vakar, ciddiyet, affedebilme, derinlemesine düşünme, insanları tanıma, güler yüz ve tatlı dil gibi hasletlerin de bulunması lazımdır. İdareci bunlardan ne kadar çoğuna malikse iyi idarecilik vasfı da o nispette artar. Bazı büyük idarecilerin vasıfları şunlardır: Fatih Sultan Mehmet, niyetimi kavuğum bilse kafamdan atarım şeklinde konuşmuştur. Napolyon da kendisini yakalamaya gelen Fransız ordusuna çektiği belagatlı nutukla onları kuzuya çevirmiş ve aynı ordunun başına geçerek Fransa tahtına oturmuştur. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in üzerine yürürken bıkkınlığa kapılan askerler tarafından çadırına ok atılması üzerine “hassas an”ı çok iyi hesaplamış ve lafı kafalara balyoz gibi indirmiştir: “İsteyen karılarının yanına dönebilir; ben düşmanın üzerine gidiyorum!” Eğer o kritik an süratle muhakeme edilip oka bu erkek sesle cevap verilmeseydi Sultan Selim belki de kazan kaldıran askere kellesini teslim edecekti. Türkler, tarihin en eski milletlerinden biridir. Üstün devlet kurma bilgileri vardır. Öteden beri bizim aile, şehir ve devlet hayatımız mevcuttur. Bu da iyi idareci yetiştiren cemiyet olduğumuzu ortaya koymaktadır. Cemiyet yaşayışımızda çocuk, hayatı tanımaya başladığı an ilk önce bir “reis” ve “reis” mefhumu ile karşılaşır. Baba, ailenin reisidir. Okuldaki reisi öğretmen ve müdürdür. Mahalle reissiz değildir; oradaki reis muhtardır. Camide imam sadece namaz kıldıran insan değil, aynı zamanda bir reis ve bir rehberdir. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında devlet reisi yani devletin en yüksek idarecisi aziz bilinir, ismi öyle ulu orta söylenmez, saygısızlık gösterilmezdi. Cumhuriyet devrinde de bu emsalsiz örfümüz devam ettirilmiş ve devlet başkanları tartışma, sataşma ve polemiklerin üstünde ve uzağında tutulmuştur. Aslında kalkınmayı sadece ekonomik cephesi ile ele almak hatadır. Bize kalırsa kalkınmak iyi yetişmiş insanla mümkündür. Kalifiye eleman da iyi idareci sayesinde yetişmektedir. O halde ne yapıp edip kıymetli idareciler yetiştirmenin yoluna bakmalıyız. İki üç yüz sene evvel aynı anda birkaç şeyhülislam namzedi olabiliyordu. Mesela meşhur divan şairi Baki, bir şeyhülislam efendinin taşıdığı bütün kıymetlere sahip olduğu halde kendisine sıra gelmediği için bu makama oturamamıştır. Bunun gibi devlet, aynı zamanda birkaç sadrazam çıkartacak kudretli dönemler yaşamıştır. Bu az şey değildir. Bugün de asrın şartlarına göre fabrika idareciliğinden, siyasi hayata kadar iyi idareciler yetiştirmek için çok çalışmalıyız. Devlet adamı her hâl ve hareketi ile bir bütündür. Gazetecilerle konuşmasına, giyim kuşamına kadar her an dikkatli, ölçülü ve ağır başlı olmalıdır. Milleti idare edenler millete mal olmuştur. Hiçbir davranışları gözden kaçmaz. İdareci, hedefteki insandır. Güzel davranışları örnek alındığı gibi, hataları da şiddetle reaksiyon görür. Vatandaş, somurtmayan fakat ciddi, ölçülü, şahsiyetli, ferdi ve aile hayatı ile mazbut özü sözü birbirine uygun idarecileri her zaman takdir eder. Başarılar elbette tarihe mal olacak ve hakikatler hiçbir zaman unutulmayacaktır. (E.Ö.)
 

Blog Archive

Dünya Saatleri