Garip bir sır, acip bir muamma ölüm. İnsan ölümün arkasında yatan bilmeceyi çözmeye çalışıyor. Var oluşun ve hayatın sırrını çözmedikçe de rahat edeceğe benzemiyor insanoğlu..
İnanma duygusu ve din, sonsuz yaşama arzusu,
bilinmeyene ve geleceği bilme merakı insanın fıtratına ve genlerine işlenmiş
fıtrat gerçekleri. İnsan adeta bir inanma makinası olarak yaratılmış. Ateizm ve
materyalism insana bir nevi deli gömleği giydirmekte, hayatı ona zehir hale
getirmektedir.
Her tarafta ve herşeyde görülen güzelliklerin ve
mükemmelliklerin/nizamın inkarı, varlığın hukukuna en büyük bir tecavüzü ve
dolayısıyla cinayetlerin en büyüğünü teşkil etmektedir.
Dünyanın ve evrenin sonunun nasıl olacağını merak eden insanoğlu, her şey gibi kendisinin de başboş bırakılmadığını idrak ettiği ve inandığı takdirde “dünya bomba olup patlasa” bile ihtimaldir ki onu korkutmayacaktır.
Alemde tesadüfsüz nizamı, üstün tasarımı ve şefkatle idareyi gören insanoğlu O’na tevekkül edip dayanacak, evrendeki hadiselerin Maya takvimine göre değil Allah’ın takdirine göre cereyan ettiğini farkedecektir.
Her gün, şu dünya yüzünde yüzbinlerce insan ölüm haktır! hükmünü imzalayarak hayattan çekiliyor. Dünya bir tezgâha benziyor, bu tezgâhta dokunan mahsuller bir başka âlem hesabına. Ama görünüşte, mahsuller yine tezgâhın içinde yok oluyor, öğütülüp gidiyorlar. İnsan ruhunu düşünün. Onu ne zaman yıpratabiliyor ne de hadiseler! Tam aksine o, zaman geçtikçe olgunlaşıyor, bilmediklerini öğreniyor, daha da terakki ediyor. Yıpranan beden. Toprağın öğüttüğü de bedendir. Ruh bu tezgâhta dokunmamıştı ki onda öğütülebilsin. O başka alemlerin mahsulu ve başka alemlere yolcu.
Sadece bedenine ve fizik aleme odaklananlar, öteki alemlerden habersiz yaşamakta, tek boyutlu ve tek düzlemli bir hayata; sınırlı bir bakışa mahkum olmaktadır. Bu görünen alemin öbür alemler üzerinde bir tenteli perde olduğunu görememektedir. Elbetteki kabukta kalanlar hiç şekilde gerçeğin özüne ulaşamayacaklardır.
Son günlerdeki medya yoluyla kıyamet ve kainatın sonu ile yanılgılı ve yanlış inanç ve kanaatler piyasada kol gezmektedir. Daha çok Dünya üstünde cerayan edecek sınırlı bir kıyametten söz ediyoruz. Halbuki Kuran ve ilgili haberler kainat çapında kıyameti gündeme getirmektedir. Acaba evren çapında kıyamete sebep olacak hangi hadiseler vardır? İki bölüm halinde sunacağımız bu yazımızda karadelik kıyametini gündeme getireceğiz.
Yıldızların Ölümü
Her canlı ölümü tadacaktır ilahi fermanın hükmü sadece canlılarda değil cansızlar da hükmünü icra ediyor. Alemin tek bir elden yaratıldığının açık göstergesi olarak yeryüzündeki kanunlarının benzerlerinin, devri daim kanunlarının hükümünün göklerde de geçerli olduğunu görüyoruz. Nebula gibi yıldız artıklarından tekrar yeni yıldızlar yaratılıyor.
Evet yıldızlar da ölümün pençesinden kendini kurtaramıyor. Yıldızlar da, insanlar gibi yaratılıyor, büyüyüp gelişme devresinden sonra ölüme gidiyor. Ancak yıldızların büyüklüklerine göre ölümleri farklı şekillerde. Ölümlerden ölüm beğen....
Güneş gibi küçük yıldızların içinde cereyan eden nükleer dönüşüm, parçalanma (fisyon) değil birleşmedir (füzyon). Evrenin en yüksek enerjili (hidrojenin helyuma dönüşümü) nükleer santrali yıldızların merkezinde bulunur. Bu santralin yakıtı olan hidrojen bitince sonun başlangıcı gelmiş demektir.
Bir gaz plazma kütlesi olan yıldızlar, basınç-çekim denge sistemi ile ayakta durur. Merkezde hidrojen enerjisi bitince artık denge çekim lehine bozulur. Merkezde yıldızın yakıtı hidrojen bitince iki hadise birlikte yıldızın kaderine hükmetmeye başlar: Yıldızın dış kısmı genişlerken, merkez kısmında içe çökme-büzülme hızlanır. Merkez “Beyaz cüce” haline gelinceye kadar sıkışma devam eder. O esnada yıldız merkezinde sıcaklık da olağanüstü artar. Artan sıcaklıkla birlikte bir simya fabrikası olan yıldız merkezinde sıra ile yeni yeni elementler yaratılmaya başlar.
İçte artan sıcaklığa parelel olarak sıra sıra elementlerin yaratılma öyküsünü bir kenara bırakalım ve çevrede olanlara göz atalım. Güneşimiz öylesine genleşir ki artık yıldızın ucu nere bucağı nere belli değil. Artık güneşimiz mevcut kimliğini kaybetmiş ve yeni bir kimliğe bürünmüştür. Yıldızın yeni adı “kırmızı dev”dir. Hesaplamalara göre Güneşimiz Kırmızı dev döneminde Güneşten dünyaya kadar olan 150 milyon kilometre yarıçaplı alanı dolduracaktır. Bu esnada Ay bile yutulup (Kuran’ın ifadesi ile Güneşe katılıp) Dünyaya kadar ramak kala kırmızı devin genleşmesi duracak. Fezada keşfedilen nice kırmızı dev örnekleri (yapılan bilimsel simulasyonlar da) durumun böyle olacağını söylüyor. Tabi ki Güneşin Dünyaya bu kadar yaklaştığı o cehennemi sıcaklıkta yeryüzünde hiç bir canlı şey kalmayacak. Mahşer günü Güneş dünyaya yaklaşacak haberini aklı almayanların kulakları çınlasın!..
Güneş gibi küçük yıldızların çevresi ile merkezinin iki ayrı kader çizgisi takip edeceğini belirtmiştik. Yıldız çevresi “kırmızı dev” haline gelirken merkez ise “beyaz cüce” haline küçülmüştü. Bu arada merkezde sıkışmanın sonucu olarak sıcaklık da artmıştı (100 milyon derece üzeri). Hidrojenin helyuma dönüşmesi için 10 milyon derece gibi sıcaklık yeterli oluyordu. Halbuki büyük elementlerin yaratılması için daha büyük bir eşik enerjilerine ihtiyaç duyulur. Helyum atomları karbona ve daha büyük elementlere dönüşmesi için yüz milyon derece sıcaklığa ihtiyaç vardır. Yıldızların merkezinin elementlerinin yaratılma merkezleri olduğunu tekrar hatırlatalım. Vücudumuzda yer alan oksijenden demire kadar tüm elementler bir zamanlar yıldızların milyonlar derece sıcaklığında yaratıldı. Şu halde bizler bir tür yıldızların çocuklarıyız. ,
Dünyanın ve evrenin sonunun nasıl olacağını merak eden insanoğlu, her şey gibi kendisinin de başboş bırakılmadığını idrak ettiği ve inandığı takdirde “dünya bomba olup patlasa” bile ihtimaldir ki onu korkutmayacaktır.
Alemde tesadüfsüz nizamı, üstün tasarımı ve şefkatle idareyi gören insanoğlu O’na tevekkül edip dayanacak, evrendeki hadiselerin Maya takvimine göre değil Allah’ın takdirine göre cereyan ettiğini farkedecektir.
Her gün, şu dünya yüzünde yüzbinlerce insan ölüm haktır! hükmünü imzalayarak hayattan çekiliyor. Dünya bir tezgâha benziyor, bu tezgâhta dokunan mahsuller bir başka âlem hesabına. Ama görünüşte, mahsuller yine tezgâhın içinde yok oluyor, öğütülüp gidiyorlar. İnsan ruhunu düşünün. Onu ne zaman yıpratabiliyor ne de hadiseler! Tam aksine o, zaman geçtikçe olgunlaşıyor, bilmediklerini öğreniyor, daha da terakki ediyor. Yıpranan beden. Toprağın öğüttüğü de bedendir. Ruh bu tezgâhta dokunmamıştı ki onda öğütülebilsin. O başka alemlerin mahsulu ve başka alemlere yolcu.
Sadece bedenine ve fizik aleme odaklananlar, öteki alemlerden habersiz yaşamakta, tek boyutlu ve tek düzlemli bir hayata; sınırlı bir bakışa mahkum olmaktadır. Bu görünen alemin öbür alemler üzerinde bir tenteli perde olduğunu görememektedir. Elbetteki kabukta kalanlar hiç şekilde gerçeğin özüne ulaşamayacaklardır.
Son günlerdeki medya yoluyla kıyamet ve kainatın sonu ile yanılgılı ve yanlış inanç ve kanaatler piyasada kol gezmektedir. Daha çok Dünya üstünde cerayan edecek sınırlı bir kıyametten söz ediyoruz. Halbuki Kuran ve ilgili haberler kainat çapında kıyameti gündeme getirmektedir. Acaba evren çapında kıyamete sebep olacak hangi hadiseler vardır? İki bölüm halinde sunacağımız bu yazımızda karadelik kıyametini gündeme getireceğiz.
Yıldızların Ölümü
Her canlı ölümü tadacaktır ilahi fermanın hükmü sadece canlılarda değil cansızlar da hükmünü icra ediyor. Alemin tek bir elden yaratıldığının açık göstergesi olarak yeryüzündeki kanunlarının benzerlerinin, devri daim kanunlarının hükümünün göklerde de geçerli olduğunu görüyoruz. Nebula gibi yıldız artıklarından tekrar yeni yıldızlar yaratılıyor.
Evet yıldızlar da ölümün pençesinden kendini kurtaramıyor. Yıldızlar da, insanlar gibi yaratılıyor, büyüyüp gelişme devresinden sonra ölüme gidiyor. Ancak yıldızların büyüklüklerine göre ölümleri farklı şekillerde. Ölümlerden ölüm beğen....
Güneş gibi küçük yıldızların içinde cereyan eden nükleer dönüşüm, parçalanma (fisyon) değil birleşmedir (füzyon). Evrenin en yüksek enerjili (hidrojenin helyuma dönüşümü) nükleer santrali yıldızların merkezinde bulunur. Bu santralin yakıtı olan hidrojen bitince sonun başlangıcı gelmiş demektir.
Bir gaz plazma kütlesi olan yıldızlar, basınç-çekim denge sistemi ile ayakta durur. Merkezde hidrojen enerjisi bitince artık denge çekim lehine bozulur. Merkezde yıldızın yakıtı hidrojen bitince iki hadise birlikte yıldızın kaderine hükmetmeye başlar: Yıldızın dış kısmı genişlerken, merkez kısmında içe çökme-büzülme hızlanır. Merkez “Beyaz cüce” haline gelinceye kadar sıkışma devam eder. O esnada yıldız merkezinde sıcaklık da olağanüstü artar. Artan sıcaklıkla birlikte bir simya fabrikası olan yıldız merkezinde sıra ile yeni yeni elementler yaratılmaya başlar.
İçte artan sıcaklığa parelel olarak sıra sıra elementlerin yaratılma öyküsünü bir kenara bırakalım ve çevrede olanlara göz atalım. Güneşimiz öylesine genleşir ki artık yıldızın ucu nere bucağı nere belli değil. Artık güneşimiz mevcut kimliğini kaybetmiş ve yeni bir kimliğe bürünmüştür. Yıldızın yeni adı “kırmızı dev”dir. Hesaplamalara göre Güneşimiz Kırmızı dev döneminde Güneşten dünyaya kadar olan 150 milyon kilometre yarıçaplı alanı dolduracaktır. Bu esnada Ay bile yutulup (Kuran’ın ifadesi ile Güneşe katılıp) Dünyaya kadar ramak kala kırmızı devin genleşmesi duracak. Fezada keşfedilen nice kırmızı dev örnekleri (yapılan bilimsel simulasyonlar da) durumun böyle olacağını söylüyor. Tabi ki Güneşin Dünyaya bu kadar yaklaştığı o cehennemi sıcaklıkta yeryüzünde hiç bir canlı şey kalmayacak. Mahşer günü Güneş dünyaya yaklaşacak haberini aklı almayanların kulakları çınlasın!..
Güneş gibi küçük yıldızların çevresi ile merkezinin iki ayrı kader çizgisi takip edeceğini belirtmiştik. Yıldız çevresi “kırmızı dev” haline gelirken merkez ise “beyaz cüce” haline küçülmüştü. Bu arada merkezde sıkışmanın sonucu olarak sıcaklık da artmıştı (100 milyon derece üzeri). Hidrojenin helyuma dönüşmesi için 10 milyon derece gibi sıcaklık yeterli oluyordu. Halbuki büyük elementlerin yaratılması için daha büyük bir eşik enerjilerine ihtiyaç duyulur. Helyum atomları karbona ve daha büyük elementlere dönüşmesi için yüz milyon derece sıcaklığa ihtiyaç vardır. Yıldızların merkezinin elementlerinin yaratılma merkezleri olduğunu tekrar hatırlatalım. Vücudumuzda yer alan oksijenden demire kadar tüm elementler bir zamanlar yıldızların milyonlar derece sıcaklığında yaratıldı. Şu halde bizler bir tür yıldızların çocuklarıyız. ,
Çünkü içimizdeki elementler hep yıldızların o
yüksek sıcaklıktaki potasında vücut buldu. Demekki dünyamız Güneşten kopma bir
parça değil. Çünkü Dünyamız yıldızların kırmızı dev dönemini geçirmiş element
bakiyelerini bulundurmaktadır. Bu da kafi gelmemekte demirden yüksek civa gibi
kurşun gibi elementlerin varlığına baktığımızda demirden yüksek elementleri
doğuran “süper nova” patlaması vuku
bulmuş olmalı diyoruz. Dünya yakınında vuku bulan (aynı zamanda bir karadeliği
doğuran) patlama ile yüksek elementler dünya yüzüne taşındı. Görüldüğü gibi
kainatta her şey hayata hizmet etmekte ve bir düzen içinde kemale
gitmektedir.
Elementlerin yaratılma serüveni demire kadar devam eder. “Beyaz cüce” yıldız gittikçe soğuyacak. “Siyah cüce” yıldız haline gelecek ve nihayetinde “demirden tabuta” dönüşecek. Kuran’da yer alan “yıldızlar kararınca ve yıldızlar dürülünce” (tekvir süresi) hükümlerinin bir manası yıldızların “siyah cüce” halini alması ile ilgili olabilir. Demir haline dönüşüm, elementlerin yaratılmasının son durağıdır. Onun için çoğu gök taşları yıldız artıkları olduklarından, maddeleri çoğunlukla demirden ibarettir. Hadid Sûresi’nde şöyle buyurulur: ‘Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) faydalar bulunan demiri de indirdik…” (âyet, 25). Astronomi ile ilgili gelişmeler, dünyamızdaki demir elementi de dahil diğer ağır elementlerin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini söylemektedir. Buna göre bizler maddî vücudumuz itibariyle bir zamanlar bir yıldızın parçasıydık.. Bu, Güneşimizden çok daha büyük bir yıldız olmalıydı. Çünkü, astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor.
Yıldızda hidrojenden demire kadar süren yolculukta yıldızdan dışarıya enerji verilır. O enerji ile yıldız “hayatta” kalır. Halbuki demirden daha büyük elementlerin yaratılması dışarıdan enerji isteyen süreçlerdir. Büyük elementlerin yaratılması için çok daha yüksek enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu da ancak “Süpernova” patlamaları adı verilen evrenin en büyük kozmik olaylarında mümkün olur.
Şimdi bizi ilgilendiren Güneşten çok daha büyük yıldızların sonunun nasıl olacağıdır. Örneğin Güneşten en az 10 kat daha büyük yıldızların sonuna bakalım. Olmazlar olacak, Güneş’ten tam yirmi kez büyük kütleli bir yıldızın merkezi bir şehir kadar küçülecektir. Merkezde hidrojenin bitip de yıldız çekirdeğinin ağırlığının altında ezildiği; ezici çekim gücü, 10 üzeri 10 gibi bir değere ulaştığı dönemde yıldızda çekim gücü tek başına hakim hale gelecektir. Mekân-zaman sürekliliği içinde yıldız merkezi, evrende gözden kaybolur. O noktada uzay “delinmiştir.” Yıldız artık bir “karadelik" haline gelmiştir.
Elementlerin yaratılma serüveni demire kadar devam eder. “Beyaz cüce” yıldız gittikçe soğuyacak. “Siyah cüce” yıldız haline gelecek ve nihayetinde “demirden tabuta” dönüşecek. Kuran’da yer alan “yıldızlar kararınca ve yıldızlar dürülünce” (tekvir süresi) hükümlerinin bir manası yıldızların “siyah cüce” halini alması ile ilgili olabilir. Demir haline dönüşüm, elementlerin yaratılmasının son durağıdır. Onun için çoğu gök taşları yıldız artıkları olduklarından, maddeleri çoğunlukla demirden ibarettir. Hadid Sûresi’nde şöyle buyurulur: ‘Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) faydalar bulunan demiri de indirdik…” (âyet, 25). Astronomi ile ilgili gelişmeler, dünyamızdaki demir elementi de dahil diğer ağır elementlerin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini söylemektedir. Buna göre bizler maddî vücudumuz itibariyle bir zamanlar bir yıldızın parçasıydık.. Bu, Güneşimizden çok daha büyük bir yıldız olmalıydı. Çünkü, astronomik gerçekler, demirin ancak birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda kâinatın en yüksek fırınları olan Güneşten çok daha büyük yıldızların fabrikalarında imal edildiğini söylüyor. Halbuki Güneşimiz 15 milyon derece reaktör sıcaklığı ile büyük elementleri üretemeyecek kapasitede bulunuyor.
Yıldızda hidrojenden demire kadar süren yolculukta yıldızdan dışarıya enerji verilır. O enerji ile yıldız “hayatta” kalır. Halbuki demirden daha büyük elementlerin yaratılması dışarıdan enerji isteyen süreçlerdir. Büyük elementlerin yaratılması için çok daha yüksek enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu da ancak “Süpernova” patlamaları adı verilen evrenin en büyük kozmik olaylarında mümkün olur.
Şimdi bizi ilgilendiren Güneşten çok daha büyük yıldızların sonunun nasıl olacağıdır. Örneğin Güneşten en az 10 kat daha büyük yıldızların sonuna bakalım. Olmazlar olacak, Güneş’ten tam yirmi kez büyük kütleli bir yıldızın merkezi bir şehir kadar küçülecektir. Merkezde hidrojenin bitip de yıldız çekirdeğinin ağırlığının altında ezildiği; ezici çekim gücü, 10 üzeri 10 gibi bir değere ulaştığı dönemde yıldızda çekim gücü tek başına hakim hale gelecektir. Mekân-zaman sürekliliği içinde yıldız merkezi, evrende gözden kaybolur. O noktada uzay “delinmiştir.” Yıldız artık bir “karadelik" haline gelmiştir.
Yıldızın karadeliğe dönüştüğü süreçte adeta bu
geçişi-dönüşümü (başka bir aleme geçişi) kutlayan bir hadise yaşanır. Evrenin bu
en muhteşem ve muazzam olayının adı “Süpernova
patlaması”dır. Gökyüzünün bu en muhteşem şehrayininde yıldız, dış
kısmının parçalarını ta 1000 ışık yılı kadar uzaklara fırlatabilir. Bir kaç gün
tüm devam eden parlama, galaksi içinde her taraftan gündüz bile görülebilecek
keyfiyettedir.
Galaksi Merkezinde Süper Karadelik
Galaksi çapında Kıyamete yol açabilecek karadelik aslında galaksinin merkezinde bulunuyor. Galaksimizin güneşi diyebileceğimiz ve galaksinin çekim merkezi ve odağı süper karadelik hakkında neler biliyoruz? Hayat yeryüzünde sorunsuz bir şekilde devam ederken aslında galaksimizin merkezi kainatın en şiddetli olaylarının cereyan ettiği yerlerdir.
Astronomik olarak bakışlarımızı Samanyolu’nun merkezine çevirdiğimizde orada olağanüstü hareketlilik dikkatimizi çeker. Burada neler oluyor acaba? Oradaki gaz ve toz bulutları ve hatta yıldızlar neden öyle olağanüstü süratte dönüyorlar? Samanyolu merkezindeki gök cisimlerinin beklenenin çok çok üzerindeki süratlerinin kaynağı ne olabilir ki? Bu hıza göre onlar uzaya fırlamalıydılar.
Orada çok büyük bir çekim odağı olduğu belli. Hiç bir büyük kütleli yıldız bu sürati sağlayamayacağına göre orada bir karadelik bulunuyor. Ama ışınlar yolu ile karadelikleri inceleme yolu kapalı. Yapmamız gereken karadeliğin etrafındaki gök cisimlerinin davranışlarından dolaylı olarak karadeliği araştırma yoluna gitmek.. Pekala ama ne var ki yoğun gaz ve toz kümeleri karadeliğin cisimlere uyguladığı etkileri de gözlemlemeyi zorlaştırıyor.
Bunun üzerine araştırmacılar Kızıl ötesi ve Röntgen ışınları spektroskopisi ile işe koyuldular. "Astronomi ile ilk uğraşmaya başladığımda galaksimizin merkezinde süper kütleli bir kara delik olacağını hiç düşünmemiştim’’ diyordu ünlü Astronomi bilim adamı Prof. Andrea Ghez. Andrea çalışmalarını derinleştirmek için Hubble’dan daha güçlü bir teleskop kullanma ihtiyacı duydu. Kullandığı "The Cap Teleskop’’ 4570 metre kadar yükseklikte Marokea dağında çalışmaya başladı. Kep teleskobu dünyadaki en büyük bir optik teleskop. 32 ft çapında bir aynası var. 36 parça aluminyumla kaplanmış ve çok iyi cilalanmış camdan meydana geliyor.
Yeni teleskop, fotonlar çok daha iyi ve yoğun bir şekilde toplayabiliyor ve çok detaylı şeyleri görmeye imkan veriyor. Astronom Andrea Ghez, teleskobunu Samanyolu'nun kalbindeki yıldızlar üzerine odakladı. Oradaki bir kısım gök cisimlerinin hızları saniyede 1000 km. Bu merkezden uzakta kalan yıldızlarınkine göre çok yüksek bir hız değeri. Gözlenen yıldızlar, galaksinin merkezine 200 ışık yılı mesafede. Saniyede 1000 km hızla hareketi ancak merkezdeki kütlenin güneşten 2 milyon defa daha büyük olması ile mümkün olabilir.
Araştırmalar derinleştikçe sadece Samanyolu galaksinin değil, diğer galaksilerin merkezinde, tam kalbinde kara delik bulunduğu gerçeği ortaya çıktı.
Galaksi merkezindeki karadelikler, “süper kütleli karadelik” adını alıyor. Bir kaç milyon güneş kütlesindeler. Güneş nasıl gezegenlerle birlikte bir sistem meydana getiriyorsa, merkezi karadelikler de galaksiler için bir merkez, çekim odağı durumundalar. Samanyolu merkezindeki Karadelik aktif durumda. Etrafındakileri durmadan yutmaya devam ediyor. Gitgide büyümekte çekim alanı ve tesir sahası gittikçe artmaktadır. Tüm galaksinin sonunda bir karadelik halini alması ihtimalinden söz edilmektedir. Bize yaklaşan (ileride iki galaksi birleşecek) Andromede galaksisinin merkezi aktif değil. Yani etrafında şimdilik yutacağı gök cisimleri yok. Bunlara aktif olmayan süper kütleli karadelik deniyor.
Kıyamet Makinası Karadelikler
Karadeliklerin en bariz dikkat çeken özelliği “başka uzaylara” kapı açılmasıdır. Aynı zamanda karadelikler bir kıyamet makinası gibi çalışırlar.
Kâinat, mükemmel bir düzen ve âhenk içinde birbirine bağlı hareket eden milyarlarca gök sistemine ev sahipliği yapar. Bu muhteşem düzeni bozacak ve çekim gücü dâhil diğer kuvvetleri tesirsiz hâle getirecek, gezegen ve yıldızları yörüngesinden çıkararak, her şeyi alt üst edebilecek zâhirî bir sebep veya kuvvet ne olabilir?
Tekvîr Sûresi'nin "Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman... Yıldızlar kararıp düştüğü zaman... Gök yerinden soyulup koparıldığı zaman..." mealindeki âyetlerini mevcut kozmoloji bilgilerimize göre düşünürsek, Güneş'i dürecek, yıldızların ışığını dahi yutup onları fonksiyonsuz hâle getirip düşürecek sebep, karadelikler olabilir mi?
Karadelikler çekim gücü, dünya üzerinde dengelerin bozulmasına sürekli devam eden depremlere yol açabilir. Karadeliklerdeki çekim tesiri dağları uçabilir. Depremlerle arzın altındaki ateş ve lâvlar yeryüzüne çıkarken ortaya kıyameti andıran bir manzara ortaya çıkacaktır. Önceki yazılarımızda şiddetli ve devam eden depremler sonucu oluşacak kıyamet senaryolarından söz etmiştik. Şimdi ise, kozmozun en büyük bir gerçeği karadeliklerin yol açabileceği evren çapındaki kıyametten söz ediyoruz.
Genel İzafiyet Teorisi'ne göre, düz uzay-zaman bir kâğıt gibi dürülebilir, buruşturulabilir. Karadeliklerin çekim kuvveti, cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlı olan yıldızların yerlerinden düşmesine sebep olabilir. Nasıl ki bir file ağı, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülebiliyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine "oturmuş" sonsuz ağırlık mânâsına gelen karadelikler tarafından o bölgede eğilip bükülebilir, hattâ yırtılarak delinebilir. Bu, karadeliklerin belirgin bir özelliğidir. Bunun bir muhtemel açıklaması, fizik kanunlarının geçerliliğini kaybetmesiyle o bölgede fizik ötesi âlemlere kapı açılması olabilir. Uzay-zaman denen fizikî kâinat (sema), hem sağlam bir yapıda hem de "çatlaksız" olduğu Yüce Beyan'da açıkça anlatılır: "Gözünü bir çevir göğe bak, bir çatlak görebilir misin?" (Mülk, 67/3).
Galaksi Merkezinde Süper Karadelik
Galaksi çapında Kıyamete yol açabilecek karadelik aslında galaksinin merkezinde bulunuyor. Galaksimizin güneşi diyebileceğimiz ve galaksinin çekim merkezi ve odağı süper karadelik hakkında neler biliyoruz? Hayat yeryüzünde sorunsuz bir şekilde devam ederken aslında galaksimizin merkezi kainatın en şiddetli olaylarının cereyan ettiği yerlerdir.
Astronomik olarak bakışlarımızı Samanyolu’nun merkezine çevirdiğimizde orada olağanüstü hareketlilik dikkatimizi çeker. Burada neler oluyor acaba? Oradaki gaz ve toz bulutları ve hatta yıldızlar neden öyle olağanüstü süratte dönüyorlar? Samanyolu merkezindeki gök cisimlerinin beklenenin çok çok üzerindeki süratlerinin kaynağı ne olabilir ki? Bu hıza göre onlar uzaya fırlamalıydılar.
Orada çok büyük bir çekim odağı olduğu belli. Hiç bir büyük kütleli yıldız bu sürati sağlayamayacağına göre orada bir karadelik bulunuyor. Ama ışınlar yolu ile karadelikleri inceleme yolu kapalı. Yapmamız gereken karadeliğin etrafındaki gök cisimlerinin davranışlarından dolaylı olarak karadeliği araştırma yoluna gitmek.. Pekala ama ne var ki yoğun gaz ve toz kümeleri karadeliğin cisimlere uyguladığı etkileri de gözlemlemeyi zorlaştırıyor.
Bunun üzerine araştırmacılar Kızıl ötesi ve Röntgen ışınları spektroskopisi ile işe koyuldular. "Astronomi ile ilk uğraşmaya başladığımda galaksimizin merkezinde süper kütleli bir kara delik olacağını hiç düşünmemiştim’’ diyordu ünlü Astronomi bilim adamı Prof. Andrea Ghez. Andrea çalışmalarını derinleştirmek için Hubble’dan daha güçlü bir teleskop kullanma ihtiyacı duydu. Kullandığı "The Cap Teleskop’’ 4570 metre kadar yükseklikte Marokea dağında çalışmaya başladı. Kep teleskobu dünyadaki en büyük bir optik teleskop. 32 ft çapında bir aynası var. 36 parça aluminyumla kaplanmış ve çok iyi cilalanmış camdan meydana geliyor.
Yeni teleskop, fotonlar çok daha iyi ve yoğun bir şekilde toplayabiliyor ve çok detaylı şeyleri görmeye imkan veriyor. Astronom Andrea Ghez, teleskobunu Samanyolu'nun kalbindeki yıldızlar üzerine odakladı. Oradaki bir kısım gök cisimlerinin hızları saniyede 1000 km. Bu merkezden uzakta kalan yıldızlarınkine göre çok yüksek bir hız değeri. Gözlenen yıldızlar, galaksinin merkezine 200 ışık yılı mesafede. Saniyede 1000 km hızla hareketi ancak merkezdeki kütlenin güneşten 2 milyon defa daha büyük olması ile mümkün olabilir.
Araştırmalar derinleştikçe sadece Samanyolu galaksinin değil, diğer galaksilerin merkezinde, tam kalbinde kara delik bulunduğu gerçeği ortaya çıktı.
Galaksi merkezindeki karadelikler, “süper kütleli karadelik” adını alıyor. Bir kaç milyon güneş kütlesindeler. Güneş nasıl gezegenlerle birlikte bir sistem meydana getiriyorsa, merkezi karadelikler de galaksiler için bir merkez, çekim odağı durumundalar. Samanyolu merkezindeki Karadelik aktif durumda. Etrafındakileri durmadan yutmaya devam ediyor. Gitgide büyümekte çekim alanı ve tesir sahası gittikçe artmaktadır. Tüm galaksinin sonunda bir karadelik halini alması ihtimalinden söz edilmektedir. Bize yaklaşan (ileride iki galaksi birleşecek) Andromede galaksisinin merkezi aktif değil. Yani etrafında şimdilik yutacağı gök cisimleri yok. Bunlara aktif olmayan süper kütleli karadelik deniyor.
Kıyamet Makinası Karadelikler
Karadeliklerin en bariz dikkat çeken özelliği “başka uzaylara” kapı açılmasıdır. Aynı zamanda karadelikler bir kıyamet makinası gibi çalışırlar.
Kâinat, mükemmel bir düzen ve âhenk içinde birbirine bağlı hareket eden milyarlarca gök sistemine ev sahipliği yapar. Bu muhteşem düzeni bozacak ve çekim gücü dâhil diğer kuvvetleri tesirsiz hâle getirecek, gezegen ve yıldızları yörüngesinden çıkararak, her şeyi alt üst edebilecek zâhirî bir sebep veya kuvvet ne olabilir?
Tekvîr Sûresi'nin "Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman... Yıldızlar kararıp düştüğü zaman... Gök yerinden soyulup koparıldığı zaman..." mealindeki âyetlerini mevcut kozmoloji bilgilerimize göre düşünürsek, Güneş'i dürecek, yıldızların ışığını dahi yutup onları fonksiyonsuz hâle getirip düşürecek sebep, karadelikler olabilir mi?
Karadelikler çekim gücü, dünya üzerinde dengelerin bozulmasına sürekli devam eden depremlere yol açabilir. Karadeliklerdeki çekim tesiri dağları uçabilir. Depremlerle arzın altındaki ateş ve lâvlar yeryüzüne çıkarken ortaya kıyameti andıran bir manzara ortaya çıkacaktır. Önceki yazılarımızda şiddetli ve devam eden depremler sonucu oluşacak kıyamet senaryolarından söz etmiştik. Şimdi ise, kozmozun en büyük bir gerçeği karadeliklerin yol açabileceği evren çapındaki kıyametten söz ediyoruz.
Genel İzafiyet Teorisi'ne göre, düz uzay-zaman bir kâğıt gibi dürülebilir, buruşturulabilir. Karadeliklerin çekim kuvveti, cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlı olan yıldızların yerlerinden düşmesine sebep olabilir. Nasıl ki bir file ağı, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülebiliyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine "oturmuş" sonsuz ağırlık mânâsına gelen karadelikler tarafından o bölgede eğilip bükülebilir, hattâ yırtılarak delinebilir. Bu, karadeliklerin belirgin bir özelliğidir. Bunun bir muhtemel açıklaması, fizik kanunlarının geçerliliğini kaybetmesiyle o bölgede fizik ötesi âlemlere kapı açılması olabilir. Uzay-zaman denen fizikî kâinat (sema), hem sağlam bir yapıda hem de "çatlaksız" olduğu Yüce Beyan'da açıkça anlatılır: "Gözünü bir çevir göğe bak, bir çatlak görebilir misin?" (Mülk, 67/3).
Ancak kıyametle ilgili âyetlerde, semada çatlamanın
vuku bulacağı sürekli tekrarlanır. "Gün gelir,
yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir." (İbrahim,
14/48), "Gök yarılır, o gün zaafa
düşer." (Hakka, 69/16) ve "(Kıyamet)
günün(ün) şiddetiyle gök bile çatlar." (Müzemmil, 20/18) mealindeki
âyetlerden, bu gökteki "çatlaklar"la
yeni âlemlerin kapı açılacağı neticesini çıkarabiliriz.
Geometrik çekim dengesinin bozulmasıyla -Genel Relativite’nin de ispatladığı üzere- göklerin uzay-zaman düzlüğü Kur’an’a ait ifadeyle, dürülebilir ve bir kağıt gibi buruşturulabilir, yıldızlar yerinden düşer. Çünkü gök cisimleri cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlanmıştır. Karadeliklerin müthiş çekimi bu dengeleri alt üst edebilecek kuvvettedir. Karadelikler konusunda Dünya’da ileri derecede uzmanlaşmış birkaç kişiden birisi olan Stephen Hawking, “Zamanın Kısa Tarihi” adlı eserinde, kainatımızda “görülen” yıldızlardan daha fazla karadeliğin mevcut olduğunu belirtir. Hatırlayalım ki, sadece bizim galaksimizde 400 milyar görünen yıldız var! Bu durum tabii ki, ilim adamlarını “Acaba kıyamete bir adımlık mesafe mi kaldı? Siyah deliklerde kaybolan madde, ısı, ışık nereye gidiyor? Bunlar gerçekte yokluğa mı gidiyor?” diye de sormak mecburiyetinde bırakıyor.
Fizik ötesi Dünyalara Açılan Kapılar
Uzay demek “mekan” demektir ki, yıldızın kendi mekanını yutması fezanın en hayret verici olayı olarak bilinir. Üstelik orada zamanın “donarak” durması, Karadeliklerdeki tekilliğin en belirgin ve şaşırtıcı özelliklerinden birisi olarak kabul edilir. Düşünün ki, bir yıldız, kendini, kendi ışığını, kendi hacim, yer ve zamanını yutmakta, bambaşka bir keyfiyete bürünmektedir. Yıldız kendini ve yuttuklarını belki de bir başka alana; karşımıza fizik ötesi farklı boyut ve evrenler bilimin gündemine girmiş demektir.
Bu fizik ötesi boyut ve uzayların Kur’an’da sözü edilen ahiret âlemleri olabilir mi? Karadeliklerde zamanın durması ya da farklı bir keyfiyete bürünmesi ebediyet kavramını hatıra getirmekte, sonsuz uzayları ya da ahiret ve gayp âlemlerini gündemimize sokmaktadır. Vakıa suresinin 75. ayetinde “yıldızların mevkileri ve yerleri” üzerine yemin edilir. Yıldızın kendisine değil “yıldız yerlerine” vurgu yapılması Karadeliklere işaret olabilir. Nitekim izleyen ayette “bunun ne büyük bir yemin olduğuna” dikkat çekilmesi de Karadeliklerin öteki dünyalara geçit veren “gök kapıları” ile ilgili olmasını hatıra getirmektedir. Karadelikler mukaddes kitaplarda sözü edilen ahiret âlemlerine açılan kapılar olması bir yana, bu keşifler, mevcut fizik yasalarının ördüğü “hapishane” ile sınırlı olmadığımızı ve kainatın sadece maddi dünyalardan ibaret kalmadığını gösteren örnekler olmaktadır.
Sema Kapıları
“O gün semayı, kitap sayfalarını dürer gibi düreriz. Sonra onu, ilk yaratılışa nasıl başladıysak öyle iade ederiz. Bu bizim vaadimizdir; şüphesiz yerine getireceğiz.” (Enbiya, 21/104). Bu ayetten kıyametin kainatı, gökleri de içine alan bir olay olduğunu anlayabiliriz. Kur’an-ı Kerim’de “semanın görünmez kapıları”na dikkatimiz çekilir. Kapılar geçit yerleri olduğuna göre, “sema kapıları” ifadesini; başka uzay-zamana, farklı boyut ve kainatlara geçit noktaları olarak anlamak mümkün müdür? Bir türlü çıkamadığımız kainatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşünen astrofizikçilere göre de, Karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur’an’ın rehberliğinde kainattaki sırlara yorum ve açıklama getiren Bediüzzaman’a göre gökteki yıldızların bir kısmı ahiret âlemlerine bakmaktadır.
Uzay Ağı
Uzay gerilmiş bir ağa benzetilebilir. “Çevir de gözünü semaya bak, bir çatlak, kusur görecek misin?” (Mülk, 67/3) âyeti uzay-zaman ağının son derece sağlam örüldüğünün de işareti olsa gerek. Ağ, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülüyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine “oturmuş” bulunan büyük kütleli gök cisimlerince öylesine eğilip bükülür. Karadelik sonsuz bir ağırlık anlamına gelmektedir. O bölgede uzay-zaman ağı “eğilip bükülmekle” kalmaz, adeta yırtılıp çatlamakta, daha uygun bir tabirle “delinmektedir”. Delinmenin anlamı fizik kanunlarının geçerliliğinin kaybedilmesi, o yörede fizik ötesi âleme kapı açılmasıdır. Karadeliklerin tesir sahasını bir “huni” şeklinde tasvir edebiliriz. Bu bölgenin en geniş sınırı “olay ufku”dur. Bir de çekim tesirinin olağanüstü arttığı, adeta sonsuz hale geldiği bir bölge vardır ki, burası “huni”nin inceldiği uç kısmı teşkil eder ve “tekillik” (singularite) adını alır. Tekilliğin ötesi farklı kanunların geçerli olduğu bir bölgedir.
Bir kısım bilim adamının kanaatine göre Karadelikler, kendi varlığı ve öz hacmi ile kendi “dışına” taşmakta; “uzay-zamanı” da beraberinde götürerek bizim âlemimize benzemeyen “farklı” bir âleme geçiş kapısı görevi görmektedir. Kozmoloji ile ilgili eserlerinden tanıdığımız ünlü fizikçi Paul Davies bu konuda:
Geometrik çekim dengesinin bozulmasıyla -Genel Relativite’nin de ispatladığı üzere- göklerin uzay-zaman düzlüğü Kur’an’a ait ifadeyle, dürülebilir ve bir kağıt gibi buruşturulabilir, yıldızlar yerinden düşer. Çünkü gök cisimleri cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlanmıştır. Karadeliklerin müthiş çekimi bu dengeleri alt üst edebilecek kuvvettedir. Karadelikler konusunda Dünya’da ileri derecede uzmanlaşmış birkaç kişiden birisi olan Stephen Hawking, “Zamanın Kısa Tarihi” adlı eserinde, kainatımızda “görülen” yıldızlardan daha fazla karadeliğin mevcut olduğunu belirtir. Hatırlayalım ki, sadece bizim galaksimizde 400 milyar görünen yıldız var! Bu durum tabii ki, ilim adamlarını “Acaba kıyamete bir adımlık mesafe mi kaldı? Siyah deliklerde kaybolan madde, ısı, ışık nereye gidiyor? Bunlar gerçekte yokluğa mı gidiyor?” diye de sormak mecburiyetinde bırakıyor.
Fizik ötesi Dünyalara Açılan Kapılar
Uzay demek “mekan” demektir ki, yıldızın kendi mekanını yutması fezanın en hayret verici olayı olarak bilinir. Üstelik orada zamanın “donarak” durması, Karadeliklerdeki tekilliğin en belirgin ve şaşırtıcı özelliklerinden birisi olarak kabul edilir. Düşünün ki, bir yıldız, kendini, kendi ışığını, kendi hacim, yer ve zamanını yutmakta, bambaşka bir keyfiyete bürünmektedir. Yıldız kendini ve yuttuklarını belki de bir başka alana; karşımıza fizik ötesi farklı boyut ve evrenler bilimin gündemine girmiş demektir.
Bu fizik ötesi boyut ve uzayların Kur’an’da sözü edilen ahiret âlemleri olabilir mi? Karadeliklerde zamanın durması ya da farklı bir keyfiyete bürünmesi ebediyet kavramını hatıra getirmekte, sonsuz uzayları ya da ahiret ve gayp âlemlerini gündemimize sokmaktadır. Vakıa suresinin 75. ayetinde “yıldızların mevkileri ve yerleri” üzerine yemin edilir. Yıldızın kendisine değil “yıldız yerlerine” vurgu yapılması Karadeliklere işaret olabilir. Nitekim izleyen ayette “bunun ne büyük bir yemin olduğuna” dikkat çekilmesi de Karadeliklerin öteki dünyalara geçit veren “gök kapıları” ile ilgili olmasını hatıra getirmektedir. Karadelikler mukaddes kitaplarda sözü edilen ahiret âlemlerine açılan kapılar olması bir yana, bu keşifler, mevcut fizik yasalarının ördüğü “hapishane” ile sınırlı olmadığımızı ve kainatın sadece maddi dünyalardan ibaret kalmadığını gösteren örnekler olmaktadır.
Sema Kapıları
“O gün semayı, kitap sayfalarını dürer gibi düreriz. Sonra onu, ilk yaratılışa nasıl başladıysak öyle iade ederiz. Bu bizim vaadimizdir; şüphesiz yerine getireceğiz.” (Enbiya, 21/104). Bu ayetten kıyametin kainatı, gökleri de içine alan bir olay olduğunu anlayabiliriz. Kur’an-ı Kerim’de “semanın görünmez kapıları”na dikkatimiz çekilir. Kapılar geçit yerleri olduğuna göre, “sema kapıları” ifadesini; başka uzay-zamana, farklı boyut ve kainatlara geçit noktaları olarak anlamak mümkün müdür? Bir türlü çıkamadığımız kainatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşünen astrofizikçilere göre de, Karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur’an’ın rehberliğinde kainattaki sırlara yorum ve açıklama getiren Bediüzzaman’a göre gökteki yıldızların bir kısmı ahiret âlemlerine bakmaktadır.
Uzay Ağı
Uzay gerilmiş bir ağa benzetilebilir. “Çevir de gözünü semaya bak, bir çatlak, kusur görecek misin?” (Mülk, 67/3) âyeti uzay-zaman ağının son derece sağlam örüldüğünün de işareti olsa gerek. Ağ, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülüyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine “oturmuş” bulunan büyük kütleli gök cisimlerince öylesine eğilip bükülür. Karadelik sonsuz bir ağırlık anlamına gelmektedir. O bölgede uzay-zaman ağı “eğilip bükülmekle” kalmaz, adeta yırtılıp çatlamakta, daha uygun bir tabirle “delinmektedir”. Delinmenin anlamı fizik kanunlarının geçerliliğinin kaybedilmesi, o yörede fizik ötesi âleme kapı açılmasıdır. Karadeliklerin tesir sahasını bir “huni” şeklinde tasvir edebiliriz. Bu bölgenin en geniş sınırı “olay ufku”dur. Bir de çekim tesirinin olağanüstü arttığı, adeta sonsuz hale geldiği bir bölge vardır ki, burası “huni”nin inceldiği uç kısmı teşkil eder ve “tekillik” (singularite) adını alır. Tekilliğin ötesi farklı kanunların geçerli olduğu bir bölgedir.
Bir kısım bilim adamının kanaatine göre Karadelikler, kendi varlığı ve öz hacmi ile kendi “dışına” taşmakta; “uzay-zamanı” da beraberinde götürerek bizim âlemimize benzemeyen “farklı” bir âleme geçiş kapısı görevi görmektedir. Kozmoloji ile ilgili eserlerinden tanıdığımız ünlü fizikçi Paul Davies bu konuda:
“Uzay, çok
karmaşık bir şekilde ‘zamana’ bağımlıdır. Uzayın ‘gerildiği ve büküldüğü’ gibi,
zaman da gerilir ve bükülür.” demektedir. Zamanın “donarak” ebediyen
durması, Karadeliklerdeki tekilliğin (singularite) en belirgin özelliğidir.
Zamanın durması, zamanın “sabit” kalması; fizik kanunlarının geçerliliğini
kaybederek; uzayın bütün öz ve özelliğini yitirmesi ve yepyeni bir başka
kainat’ın içine girilmesi demektir. “Orası” bizim evrenimize hiç benzemeyecek,
zaman, madde ve boyutlar farklı keyfiyete bürünecektir. Alıştığımız değer
birimlerine sığmayacak özelliklere, fiziğin dar kalıpları ile açıklama getirmek
zor görünüyor.
Gelişen bilim, madde ve uzay konusunda yepyeni kavramlar getirdi. Önceleri maddenin bu kadar kısa ömürlü olacağı kimsenin hatırına gelmemişti. Madde gibi zaman dediğimiz sürecin Karadelik çekimiyle başka bir akışa girmesinin sonsuz ve farklı boyutta dünyaları gündeme getireceği tahmin edilemezdi elbette.. Dokunulmazlığı olan ve âdeta ilahlaştırılan fizikî prensiplerin Karadeliklerde alt üst olacağı tahmin edilemezdi. Bu kainat niçin yaratıldı ve niye yok ediliyor? Beklenen Karadelik kıyametinden sonra yeni bir yaratılış var mı? Bu konular artık astronomi merkezlerinde de yer alan tartışmalar arasında bulunuyor.
Gelişen bilim, madde ve uzay konusunda yepyeni kavramlar getirdi. Önceleri maddenin bu kadar kısa ömürlü olacağı kimsenin hatırına gelmemişti. Madde gibi zaman dediğimiz sürecin Karadelik çekimiyle başka bir akışa girmesinin sonsuz ve farklı boyutta dünyaları gündeme getireceği tahmin edilemezdi elbette.. Dokunulmazlığı olan ve âdeta ilahlaştırılan fizikî prensiplerin Karadeliklerde alt üst olacağı tahmin edilemezdi. Bu kainat niçin yaratıldı ve niye yok ediliyor? Beklenen Karadelik kıyametinden sonra yeni bir yaratılış var mı? Bu konular artık astronomi merkezlerinde de yer alan tartışmalar arasında bulunuyor.
Kaynak. Sorularla İslamiyet
0 yorum:
Yorum Gönder